Thursday, 9 January 2014

Buckley'de bir Sabah (Oyun - Tek Perde)



Telgraf memuru - Güneşli günler dilerim beyefendi
Jenkins - Size de efendim. 
TM - Bugün size nasıl yardımcı olabilirim acaba? 
Jenkins - Benim küçük bir telgrafım vardı, çok acele Santa Clara başkomserliğine ulaştırılmak üzere. Acaba bana yardımcı olabilir misiniz? 
TM - Olurum. Demek ki Santa Clara'ya gönderilecek çok önemli bir telgrafınız var. Tamam hemen hallederim. Bunun için doğru yere geldiniz. Ancak müsadenizle önce şu elimdeki işleri bir bitireyim. Bana 20 dakika verin. İsterseniz asistanım Isabella size bir kahve getirsin. Kahveyi yeni yaptık. 
Jenkins - İşte bu çok iyi olur. İnanın bu sabah sıcak bir kahve ve onun kokusuna çok ihtiyacım var. Anca beni yanlış anlamayın ne olur, ama düzeltmem gerekir ki ben size küçük bir telgrafım var dedim, siz ise bunu önemli bir telgraf olabileceğini düşündünüz. Hay aksi, sanırım aceleci tavrımla sizi de yanılttım. 
TM - (Düşünceli) Öyle mi? Beni bağışlayın bu benim hatam. Sizi mahçup etmek istememiştim. (Isabella'ya işaret ederek) Kızım, Bay Jenkins'e lütfen bir bardak kahve getir. Beklerken o bu kahveyi içer. Şimdi bay Jenkins, izin verin şu işlerimi bitireyim çabucak. 
Jenkins - Tabi, lütfen buyurun, rahatsız olmayın.

(Isabella kahveyi hazırlarken sessizlik)

Jenkins - Burası da bugün epey soğuk. Burası bu kadar soğuk oluyor muydu hiç? TM - Bir dakika lütfen (işine devam eder)

(Isabella kahveyi hazırlamaktadır. Sessizlik)

Jenkins - Şeker almıyorum Bayan Isabella, şeker vermeseniz de olur. 
Isabella - Tamam, anladım, merak etmeyin Bay Jenkins. Sizin kahvenize şeker koymayacağım.
Jenkins - Teşekkürler. Aslında ben çok yakın zamana kadar kahveme şeker alıyordum. Ancak kasabada çok konuşuluyor, kahve ile tüketilen şeker geceleri uykusuzluk yapıyormuş. Geceleri zaten uyuyamıyorum doğrusu, bir de bunun uykumu kötü etkilemesini istemem. 
Isabella - Sizi anlıyorum.

(Sessizlik)

TM - İşte, şimdi bu son evrakımı da imzaladım. Artık sizinle ilgilenebilirim. Size nasıl yardımcı olabilirim demiştiniz? 
Jenkins - Ah teşekkür ederim. Dediğim gibi benim küçük bir telgrafım olacaktı. Santa Clara baş komserliğine ... 
TM - Ah tamam tamam hatırladım, küçük ama önemli olmayan bir telgraf (şakasına kendisi güler) Jenkins - Doğru. 

(Isabella kahveyi getirir) 

Jenkins - Teşekkür ederim Isabella. 
TM - Birden bire oldu bu 
Jenkins - Afedersiniz anlamadım, ne birden bire oldu? 
TM - Soğuklar, demin sormuştunuz ya. Kaliforniya'nın bu taraflarında Aralık ayında hiç bu kadar soğuk olmazdı, son bir iki günün olayı bu. 
Jenkins - Ah anladım, ben sizi beni dinlemiyor sanıyordum. 
TM - (Gülerek) Kulak misafiri oldum sadece o kadar. Doğrusu siz de çok dikkatli sayılmazsınız. Dikkat etseydiniz evraklarım üzerinde çalışırken sizi dinlediğimi anlayabilridiniz. 
Jenkins - Gerçekten mi, bunu nasıl başabilirdim? Çok yoğun bir şekilde evraklarınıza ilgileniyordunuz, bana da "Bir saniye" dediniz. 
TM - Bir dakika 
Jenkins - Bakın gene 
TM - Hayır "bir dakika" dedim "bir saniye" demedim. 
Jenkins - (Duralar) Haklısınız, bakın size kahveye ihtiyacım olduğunu söylemiştim. 
TM - Yo, böyle birşey söylemediniz. Ben size kahve alır mısınız diye sordum, siz de evet dediniz. Jenkins - Sanırım yine haklısınız. Birbirimizi yanlış anlıyoruz bu sabah. 
Isabella - Siz sayın telegraf memuruna bakmayın, yazıhanemize gelen müşteriler ile kendine has bir eğlenme yolu bu. Aslında o çok iyi birisidir öyle değil mi Bay Edmington? 
TM - Evet doğru, öyleyimdir. 
Jenkins - Bay Edmington, tanıştığımıza memnun oldum. Size bundan böyle Bay Edmington diyebilirim o zaman? 
TM - Kime? 
Jenkins - Size. 
TM - Neden? Benim adım Cunningham. Bay Cunningham. 
Bay Edmington - (Arka odadan gelir) Birisi beni mi çağırdı? 
Jenkins - Ah, Bay Edmington sizsiniz, Bayan Isabella telgraf müdüründen bahsediyor sandım. 
Isabella - Hayır ben Bay Edmington'dan bahsediyordum. O bizim yazıhanemizde çalışan çok değerli bir muhasebecidir. Telgraf işlerinden elde edilen tüm kazancı o kontrol eder. 
Jenkins - Öyle mi memnun oldum.

(Edmington masasına oturu) 

Bay Edmington - Bayan Isabella, bana bir kahve lütfen. 
Isabella - Hemen geliyor Bay Edmington.

(Sessizlik) 

TM - Deminden beri gözünüzün içine bakıyorum, ama bana hala telgrafınız vermediniz. 
Jenkins - Kim ben mi? 
TM - Evet siz. Bana Santa Clara başkomiserliğine göndermek istediğiniz küçük bir telrafınız olduğunu söylemediniz mi? 
Jenkins - Evet ama 
TM - Aması ne dostum? Bay Jen-kins? Tabi eğer gerçek adınız buysa. 
Jenkins - Nasıl? Anlamıyorum, bu da ne demek oluyor, yoksa yine Bayan Isabella'nın dediği gibi benimle eğleniyor musunuz? 
TM - Burada eğlenen birisi varsa bu da sizsiniz bayım. Bana telgrafınız olduğunu söylediniz, ama bunu söylediğiniz andan beri kendiniz başka şeylerle oyalıyorsunuz. Bana hiç de telgrafınız varmış gibi gelmiyor. 
Jenkins - Ama var doğru söylüyorum. Neler oluyor burada? 
TM - Bunu bana siz anlatın Bay Jen-kins. Burada neler oluyor. 
Jenkins - (Ayağa kalkara) Bakın burada ne dönüyor, ne demek istiyorsunuz anlamıyorum. Bu yazıhaneye gelmekteki tek amacım Santa Clara baş komiserliğine bir telgraf göndermekti. Bana burasının bir telgraf yazıhanesi olduğunu söylediler. Bu yanlış mı 
TM - Yo hayır, tam da burası işte o telgraf yazıhanesi. (Edminton'a döner) Bay Edmington, lütfen kapıları kapayın. (Isabella'ya döner) 
Isabella, yeniden kahve yapın anlaşılan bir süre daha buradayız.

(Jenkins telaşlanır. Edmington ve Isabella denileni yapar. Sessizlik)

Jenkins - Hayır bayım, bana bunu yapamazsınız buna düpedüz alıkoymak denir. İzin verin telgrafımı atıp buradan gideyim. 
Edmington - 20 cent. 
Jenkins - Efendim? 
Edmington - 20 cent, bir telgraf ücreti. Santa Clara'ya demiştiniz değil mi? 
Jenkins - Evet. 
TM - Orada durun lütfen Bay Edmington, bu beyefendinin gönderecek bir telgrafı bile yok kanımca. Öyle değil mi Bay Christopher? 
Jenkins - (Telaşlı) Ama, ama siz, benim adımı nereden biliyorsunuz? 
TM - Yaka kartınızda yazıyor. 
Jenkins - Hay aksi, bunu çalıştığım fabrikadan çıkarken çıkartmayı unutmuşum. 
TM - Kuzum neden benim ofisime gelip kendinizi bir başka adla tanıtıyorsunuz, sizin amacınız ne? Jenkins - Yo bakın burada büyük bir yanlış anlaşılma söz konusu, benim adım aslında Christopher değil, Jenkins. Bu sadece yaka kartımda yazılan. 
TM - Siz benimle alay mı ediyorsunuz kuzum? Derhal polisi arıyorum. Umarım onlara anlatacak güzel bir hikayeniz vardır (Telefonu eline alır).

Jenkins. Lütfen bunu yapmayın. Tamam size herşeyi anlatacağım, bakın ortada ne kadar büyük bir yanlış anlaşılma olduğunu siz de göreceksiniz.

(Telgraf müdürü sakinler, telefonu yerine bırakır)

TM - Durun, bekleyin. Isabella, kahveler hazır mı?

Ne zamandan beri (Oyun - Tek Perde)

(Sabah, bir doktorun muayenehanesi)

Tek Bölüm - Perde 1. 

Doktor - Merhaba Aslı hanım, bugün çok hasta var mı?
Sekreter - Var sayılmaz, Arif bey. İsterseniz siz odanıza geçin ben ilk hastanızı göndereyim.
Doktor - Hay hay, siz nasılsınız?
Sekreter - Ben iyiyim. Teşekkür ederim. Biraz boynum ağrıyor.
Doktor - Peki öyleyse, ilk hastamızı alalım bakalım.
Sekreter - Ama bugün hiç hastanız yok Doktor bey.
Doktor - Ama bana biraz hastam var demiştiniz?
Sekreter - Ben size öyle birşey söylemedim,
Doktor - Ne söylediniz öyleyse kuzum?
Sekreter - Boynum ağıyor demiştiniz.
Doktor - Evet haklısınız boynunuz ağrıyordu.
Sekreter - Nereden anladınız? Daha bana bakmadınız bile.
Doktor - Doğru, size bakmadım. Boynunuzun ağrıyıp ağrımadığını buradan kestirmem cok zor.
Sekreter - Siz nasıl doktorsunuz anlamıyorum?
Doktor - Bu sizi nasıl etkilyor Aslı hanım?
Sekreter - Boynum ağrıyor biraz.
Doktor - Peki olabilir, buyrun şöyle geçin o zaman. Tam olarak ne zaman başladı ağrılarınız?
Sekreter - Tam olarak iki gün önce.
Doktor - Çok ilginç. Bu ofiste mi oldu bu olay?
Sekreter - Evet sanırım, ben tam olarak hatırlamıyorum.
Doktor - Üzülmeyin böyle şeyler olabilir.
Sekreter - Durun da size kahvenizi getireyim.
Doktor - Aman bırakın şimdi kahveyi ne olursunuz, sırası mı kahvenin?
Sekreter - Hayır, lütfen bırakın kolumu, kahveniz olmadan işe başlamayı sevmezsiniz bilirim.
Doktor - Peki öyleyse, getirin kahvemi, her zamanki gibi sütsüz olsun lütfen.
Sekreter - Biliyorum. (Sağdan çıkar)

(Sessizlik)

Adam - (Soldan girer) Günaydın.
Doktor - Buyrun, ben içerideyim.
Adam - Ben de.
Doktor - Buradayım içerideki odadayı demek istedim.
Adam - Ah doğru ya, ben Aslı hanımı göremeyince....
Doktor - Evet, evet haklısınız, az önce kahvemi getirmeye gitti.
Adam - Daha dönmedi mi?
Doktor - Yo, hayır, oturun biraz bekleyin şimdi döner.
Adam - Peki (oturur).
Doktor - Kahve içer misiniz?
Adam - Yok teşekkür ederim, gelmeden önce bir bardak kahve içmiştim.
Doktor - Anlıyorum, size nasıl yardımcı olabilirim?
Adam - Aslı hanım yok mu?
Doktor - Dedim ya az önce kahve getirmek için çıktı.
Adam - Teşekkürler, ben içip de geldim.
Doktor - (Sessiz)
Adam - Biraz benim boynum ağrıyor aslında.
Doktor - Öyle mi?
Adam - Evet, boynumu yana çeviremiyorum.
Doktor - Ne zamandan beri?
Adam - Yanılmıyorsam 10 gün önce kadar oldu bu.
Doktor - Nerede oldu, ne yapıyordunuz?
Adam - Bu ofiste oldu. Buradaydım. Hayır hayır tam olarak 2 gün önce oldu.
Doktor - (Duralar). İki gün önce olduğuna emin misiniz?
Adam - Evet
Doktor - Buradaydınız?
Adam - Evet.
Doktor - Geçin şöyle de sizi bir muayene edeyim.
Sekreter - Kahvenizi getirdim.
Doktor - Şuraya bırakın, teşekkür ederim. Beyefendinin de boynu ağrıyor.
Sekreter - Öyle mi? Ne zamandan beri?
Adam - İki gün önce oldu. Kesinlikle iki gün önce
Sekreter - Neredeydiniz, ne yapıyordunuz?
Adam - Buradaydım, bu ofisteydim.
Doktor - Doğrusu buna şaşırdım. Bana iki gün önce burada, bu ofiste olduğunuzu söylüyorsunuz, ve boynunuzun ağrımaya başladığını söylüyorsunuz. Bu beni biraz şaşırttı doğrusu. İki gün önce burada olan ama boyunları ağrımayan bazı hastalarım var. Bu sizin durumunuzu özel kılıyor.
Sekreter - Doktor bey, benim de boynum ağrıyor.
Doktor - Evet, doğru, ama siz benim hastalarımdan birisi değilsiniz.
Sekreter - Evet, o da doğru. Ama beni az önce muayene etmek üzereydiniz.
Doktor - Bu sizi benim buradaki hastalardan birisi yapmaz.
Hastalar - (Soldan girer) Aslı hanım bizden birisidir.
Doktor - (Panikle) Aslı hanım bana bugün hiç hastam olmadığını söylemiştiniz.
Sekreter - Evet, bugün hiç hastanız yok.
Hastalar - Biz sizin hastanız değiliz Arif bey.
Doktor - Burada ne işiniz var?
Hastalar - Aslı hanım'a destek olmaya geldik.
Sekreter - Teşekkür ederim.
Adam - Sanırım şu kitaplara bakıyordum.
Hastalar - Efendim?
Doktor - Ne?
Sekreter - Evet ben de o kitaplara bakıyordum.
Hastalar - Doktor bey bu kitapların bu muayehanenede ne işi var?
Doktor - Bunu bana değil Aslı hanıma sormanız lazım.
Hastalar - Doktor bey bu kitapların bu mayehanede ne işi var?
Sekreter - Ben doktor bey değilim.
Hastalar - Biz de beyefendiye sormuştuk zaten.
Adam - Ama ben Aslı hanım değilim ki?
Hastalar - Beyefendi, siz iki gün önce burada mıydınız?
Adam - Evet.
Hastalar - Boynunuz ağrıyor mu?
Adam - Evet.
Hastalar - Tanıma uyuyorsunuz, siz Aslı hanım olamadığınızdan emin misiniz?
Sekreter - Aslı hanım benim.
Adam - Bakın gördünüz mü, Aslı hanım burada.
Sekreter - Evet.
Hastalar - Doktor bey boynumuz ağrıyor.
Doktor - Öyle mi? Ne zamandan beri?
Sekreter - Kahvenizi soğutmayın Arif bey.
Doktor - Ah teşekkür ederim, kahvemi içmeden güne başlayamam biliyorsunuz.
Adam - Boynuma bakmayacak mısınız Doktor bey?
Doktor - Bana Arif diyebilirsiniz.
Adam - Boynuma bakmayacak mısınız Arif bey?

(Perde)